Başörtülü çalıştığı için sürgün edilen ve hakları elinden alınan hemşire Fatma Çiftçi 28 Şubat darbecilerini mahkemeye verdi.
Yalova adliyesinde 28 şubata müdahil olması sebebiyle ilk duruşması yapıldı.
Yalova Özgür-Der' in kurucularından Bursa ADSM Başhekim yardımcılığı yapan Lütfi Çiftçi' nin eşi,Yalova Özgür-Der yönetiminde görevli Fatma Çiftçi başörtüsü ile çalışma istediğinden dolayı 28 Şubat Post Modern Askeri darbesi nedeniyle mağduriyet yaşadı.
Konu ile ilgili bir açıklama yapan mağdure Fatma Çiftçi "Allah'ın emri ve islami kimliğimizin önemli göstergesi olan başörtüsü mücadelesi içinde olması gerekli duruşumuzun örnekliğini gösterdim, Hemşire olarak başörtülü çalışmak istediğim için önce Kütahya'ya daha sonra Urfa Devlet Hastanelerine sürüldüm.
Daha sonrada hukuk katliamları içinde gerçekleşen mahkemeler sürecinde memurlukta atıldım, sicil affıyla mesleğe geri döndüm şu an Yalova Devlet Hastanesinde çalışmaktayım" dedi.
28 şubat sürecine ilişkin yaşadığı ve tespit etti konular hakkında değerlendirmelerde bulunan Yalova Özgür-Der başkanı Lütfi Çiftçi ise;
" 28 Şubat İslâmî duyarlılıkların, toplamdaki görünür yüzünün engellenmesine dönük tahakkümcü bir anlayış. Darbeler geleneğinin bir halkası, Askeri vesayet sisteminin yansıması, Hayatın her alanında İslâmî duyarlılıklara karşı girişilen bir savaştır.
Bizler tarihimizi unutmadık unutmayacağız. Genç kuşaklara habersiz nesillere yapılan bu zulmü sonuna dek aktarmaya devam edeceğiz.” İnsan onurunu ayaklar altına alan, adalete ve özgürlüğe düşman silahlı cuntanın, darbeler zincirine bir halka olarak eklediği, tanklarla sisteme balans ayarı yapılan, siyasi iktidarın tehditlerle işlemez hale getirildiği, yargının militarist baskıların kılıcına dönüştürüldüğü bir sürecin, 28 Şubat adı verilen kirli, karanlık dayatmanın 17. yıldönümündeyiz.
Türkiye halkının hiç de yabancısı olmadığı asker-sivil cuntaların "Topyekûn Savaş" naraları atarak bütün bir ülkeyi karanlığa boğduğu önemli bir tarihtir 28 Şubat!
Askeri Bürokrasinin brifing ve andıçlarla yeniden organize edip savaş durumuna soktuğu sermaye, yargı, siyaset, üniversite ve medya kesimleri eliyle "irtica ile mücadele" adı altında İslami değerlere ve halka karşı yürütülen bir seferberlik sürecidir 28 Şubat darbesi.
MGK kararlarıyla Kırmızı Kitap'ta "İç Düşman" ilan edilen İslami duyarlılık sahibi geniş toplum kesimlerinin öncelikle okul ve kamu kurumlarından tasfiyesi hedeflendi. Ardından İmam Hatip Liseleri, ilahiyat fakülteleri, Kur'an kursları, cami, dernek ve vakıflar üzerinde bir abluka oluşturuldu. Milli Askeri Stratejik Konsept doğrultusunda bütün vatandaşların ancak Türkçü, Atatürkçü ve laik bir hayat tarzını benimsedikleri oranda makbul ve muteber vatandaşlar olarak kabul edileceğine ilişkin Psikolojik Harekât planları yürürlüğe sokuldu.
Hafızamızı tazelemek açısından 28 Şubat darbe sürecinde ve sonrasında neler olduğunu hatırlamakta fayda var:
-Kardeşlerimizin inançları gereği taktıkları başörtüsü, çağdışı ilan edildi ve hiçbir yasal dayanağı olmadığı halde yasaklandı. Kamusal alan yalanıyla on binlerce kardeşimizin hakkı gasp edilmiş oldu.
-Halkın yokluklar içinde yaptırdığı İmam-Hatip okullarının orta kısımları kapatıldı; üniversite sınavlarında katsayı engeli koyularak çocuklarımıza karşı apaçık bir ayrımcılık uygulandı.
-Kur'an eğitiminin önüne yaş engeli koyuldu ve çocuklarına dini eğitim veren masum insanlar suçlu gibi gösterildi.
-Kur'ani bir kavram olan ve bizim dünya Müslümanlarıyla kardeşliğimize işaret eden "ümmet" kavramı ve algısı bölücülük olarak algılandı.
-Bir takım insanlar ekonomik krize sebep oldukları dönemlerde dahi servetlerine servet katmaya devam ettiler.
-Genelkurmay'dan medyaya irtica brifingleri verildi ve bu brifingler dönemin sivil (!) gazetecileri tarafından dakikalarca ayakta alkışlandı.
-Genelkurmay'dan hâkim ve savcılara brifingler verildi.
-Türkiye'nin birinci partisi Refah Partisi, "laik cumhuriyet ilkelerine aykırı eylemlerin odağı olduğu" iddiasıyla kapatıldı.
-Batı Çalışma Grubu, subayların eş ve çocuklarına istihbarat toplama görevi verdi.
-Emniyette irticai kadrolaşma(!) yakın takibe alındı. Kamu kurum ve kuruluşlarında çalışan muhafazakâr insanlar fişlendi
-Ders kitaplarında evrime dönüş için çalışmalar başlatıldı.
-Sivas davasında, DGM 33 kişiye idam cezası istedi.
-İstanbul Büyük Şehir Belediyesi Başkanı R. Tayyip Erdoğan, Diyarbakır DGM tarafından şiir okuduğu için 10 ay hapis cezasına çarptırıldı.
-100 bin öğretmen açığı olan Milli Eğitim Bakanlığı, 3 bin 500 öğretmeni başörtülü oldukları için görevden aldı.
-3 yılda 626 TSK mensubu ordudan ihraç edildi. Büyük çoğunluğunun gerekçesi 'irtica' idi.
-Diyanet, camilerde okuttuğu hutbe ile TSK aleyhindeki propagandalara
dikkat çekti: "TSK, peygamber ocağıdır" dedi.
-İstanbul Valiliği, deprem mağdurlarına yardım eden Mazlum-Der ve İHH gibi sivil kuruluşların hesaplarına el koydu.
-Malatya'da başörtü yasağını protesto eden 76 kişi Malatya 1 no'lu DGM'de idam istemiyle yargılandı.
-Kur'an-ı Kerim'in 12 yaşından önce öğrenilmesi DSP, ANAP ve MHP oylarıyla yasaklandı.
-Org. Kıvrıkoğlu "28 Şubat, bin yıl sürecek" mesajını verdi.
-Milli Eğitim Bakanlığı özel okullarda da kız ve erkek öğrencilerin karma eğitim yapmasını kararlaştırdı.
-Bölücü ve irticai televizyon ve radyo yayınlarının arttığına dikkat çeken askerler, denetim için RTÜK yasasında gerekli değişikliğin yapılmasını ve yaptırımların artmasını istediler.
-TÜSİAD Raporu'nda İHL'lere kız öğrencilerin alınmaması ve nüfus cüzdanlarından din hanesinin kaldırılması istedi.
-Harp Akademileri Komutanlığınca hazırlanan kitapta "İrticaya karşı yeni bir Kurtuluş Savaşı" başlatılması gerektiği iddia edildi.
-İçişleri Bakanı Başeskioğlu, 300 belediye başkanı hakkında soruşturma başlattı. İçişleri Bakanlığı 80 ilin valisine bölücü ve irticai faaliyetlerle mücadele için yeni ve sert talimatlar gönderdi. Vakıf yöneticilerinin evlerine seri baskınlar düzenlendi. Vakıf yöneticileri gece yarısı ev baskınları ile Emniyet'e götürülerek sorgulandı.
- İslami talep ve değerlere savaş açıldı; toplumsal kesimler birbirlerine karşı kışkırtıldı.
-Silahlı Bürokrasi bir yandan da bankaların içini boşaltmayı, yönetim kurullarındaki generaller eliyle kamu kaynaklarını soyup soğana çevirmeyi, mafya ve çetelerle girişilen işbirliği sayesinde haraç, kumar, uyuşturucu ve fuhuş organizasyonlarını da darbe sürecinin selameti açısından koruyup kollamayı ihmal etmedi.
Ülkeyi bin yıl sürecek bir karanlığa mahkûm etmek isteyen despotik zihniyetin temsilcileri halktan yedikleri tokatla tarihin çöplüğüne atılmış haldeler ama yol açtıkları kirliliğin kalıntıları hala bir biçimde hayatımızı etkilemeye, önümüze türlü engeller çıkartmaya, mağdurlar üretmeye devam ediyor. Bizler inancımızın önündeki yasakların ve darbe girişimlerinin engellenmesi için yapılan her çabanın yanında olacağımızı duyuruyoruz.
Bu haber 63 defa okunmuştur.